Kumbarama Atmalık Anılar
Kendime mektuplar yazar yollardım
eskiden, şimdilerde yalnızca mailler atıyorum. Birçoğunuza değişiklik
arayan varoluş sancısı çeken şımarık
beyaz yakalı hobisi gibi gelebilir ama değil. Hem zaten benim yakalarım da
beyaz değil…
Dökülme anı
diyorum bu yazma seanslarıma, birikip birikip bir yerden akıp gidiyor; bazen
bir deftere bazen de ay ışığının vurduğu kimsesiz bir kumsala. Her dökülme
anını da bir şarkıyla buluşturuyorum. Yolculuklara, yazılara, buluşmalara bazen
de ayrılıklara birer şarkı armağan ediyorum. Bu dökülme anının şarkısını da
iliştiriyorum kenara belki benimle dinlemek isteyen olur okurken. Bu ''an''a hediye edilen şarkı:
Evet bu da varoluş sancımızın kaçarken düştüğü tuzaklardan biri, evet benim
şımarıklığım tüm bunlar. Seviyoruz canım kendimizi, ne yapalım tüm güzel
şarkıları sahiplenmeyelim de ortalıkta mı kalsınlar? Sonra birileri çıkıp
youtube’da ‘’yıl olmuş bilmem kaç likelayın da sayımızı bilelim’’ etkileşimi
mi kassın yalnızca o güzelim şarkıların altında. Bunu mu reva görüyoruz rica
ediyorum, benimki çok daha samimi bir sahip çıkış.
Dolup taşarcasına yazma isteğimi
çoğu zaman bastıramıyorum. İçindekileri anlamlandırıp kendi kendine, kendi
sesinle anlatmak da biraz sakil duruyor, tam karşılamıyor bir şeyleri ve yazı
yazmak kadar kalıcı etkiler bırakmıyor insanın hayatında. Hele ki aylar sonra
kendine yazdığını okuduğundaki etki nasıl açıklanır bilemiyorum. Gerçekten
bunları mı hissediyordum şaşkınlığı çok başka. Hisler ne kadar sınırlı geliyor
hepimize, çoğu zaman tek kelimeyle açıklayıp üzerinde durmuyoruz. Üzgündüm,
mutluydum deyip geçiyoruz; tek kelimelik pek de anlamı olmayan tanımlar. Oysa ki
biraz irdeleyip birkaç kelama büründürdüğünüzde her hissin kendine ve ‘’an’’a
özgü olduğunu keşfediyorsunuz. Bir mutluluk, çok güzel bir mutluluk ama bu çok
başka bir mutlulukmuş be diyor insan, ete kemiğe büründürdüğünde hissini. Artık
hissedilmiş ve geçip gitmişliğin dışında, artık tanımlı artık kanıtlı artık bir
tarihi vakti anı olan bir mutluluk. Belki de çok nadir mi rastlıyoruz diye ben
her hissi mıh gibi çakımak istiyorum hayatıma bilemiyorum. Tıpkı deniz
dalgalarını anımsatan birbirinin tekrarı gibi olan hiç de birbirinin benzeri
olmayan belki sadece bir miktar yansıması olan hisler…
Derine iniyorum, her taşı kaldırıp
bakıyorum, kendimi eğitmek ve iyileştirmek istiyorum yalnızca. Neden diyorum
buna bu tepkiyi verdim, neden korktum, neden umursadım ya da neden umursamadım
belki de umursanmadım. Hepsini irdeliyorum, inceliyorum, çekiliyorum kendi
kabuğuma. Önce diyorum nerelerden kesikler almışız bir bakalım, onaralım. Sonra
elbette o kesiklere benzer yerlerinden yaralananlar ile kesişecek yolumuz
yöremiz, hazırlıklı olalım sarıp sarmalamaya. Aksi halde bir yanın acırken
kimseye iyi gelemiyorsun, aksine hiç sebebi olmadığı halde o acıtıyor daha çok
seni, halbuki sen ona şifa olmalıydın değil mi?
Bugün biraz da bir vazgeçiş
dökülmesine şahit oluyorsunuz. Tüm yapaylıktan, öngörme telaşından sıyrılma,
vazgeçme seansı bu. Her şey çok suni ve ben bu yapaylık içinde gerçek,
çıkarsız, tek taraflı olmayan, samimi bir paylaşıma ulaşabilme konusunda her
gün biraz daha umutsuz oluyorum. Bazen bununla mücadele etmek için de
bencilliğe itildiğimizi fark ediyorum. Bu da bambaşka bir yüke dönüşüyor.
Kendiliğimden başka insanlar için çaba harcamaktan keyif alırken bunun fazla
talep edilmesi, görevim haline getirilmesi, kabul etmek dışında başka şans tanınmaması
kendimi kapatmama sebep oluyor. Hele ki sonrasında dinlenmediğimde, ne hissedip
gerçekten ne düşünüyoruma vakit ayrılmadığında bambaşka bir savruluşun içinde
buluyorum ruhumu. İnsanların ne kadar büyük meşguliyetleri var ki ''nen var kuzum?'' demeye vaktimiz, iki kelam edip neler oluyor neden böyle oldu acaba demeye
tahammülümüz yok; işte bu empatisini yapamadığım bir hal. Kendi penceremizde,
tek bir yöne bakmak için ısrar ettiğimizde kontrol etme ve öngörmezsek öleceğiz
hastalığına yakalanıyoruz. Gelecekteki tüm olası problemleri ışığın bile
vurmadığı sabit tek bir pencereden hesap etmeye çalışıyor, onlara çözüm üretme
telaşına bazen öyle bir kapılıyoruz ki kendi içimizdeki renkli ışıklı
pencerelerin varlığını görmüyor, tüm şu anın güzelliğini ıskalıyoruz. Iskalanan
her an da geçmişe itilen bir kayıp, bir keşke daha demek…
Hayatımın hiçbir milisaniyesini
değersiz bir keşke ile takas etmek istemiyorum. Güzel anılara dönüştürüp,
biriktirip umutla sevgiyle ve mutlulukla değiş tokuş edeceğim. Belki biraz da
neşe…
Şimdilik kumbarama atmalık anılar yaratmaya odaklıyım. O gelecek güzel günler ve yolumun kesişeceği harika insanlar için vakti geldiğinde umutlu bir hoş geldin satın alacağım. İşte bu yatırım tavsiyesidir… :)
Yorumlar
Yorum Gönder