Asi Olun!


Söylenecek bir sözüm var;

Yazıyorum çünkü söylemek istediğim bir şeyler var. Kimi zaman hızlarına yetişemediğim düşünceler zihnimde dönüp dolaşıyor; yargılar, eleştiriler, yeni fikirler, yaşanmış hikayeler ve daha niceleri… Engellenemeyen ve önünde durulamayan bir yazma, aktarma dürtüsüne dönüşüyor tüm bunlar büyük bir istekle.

Yazıyorum çünkü rastgele denk geldiğimiz herhangi bir hayat bir olay ifade edilsin istiyorum. Birçok şey artık görülüp geçilmesin, yaşananlar günlük koşuşturmalar ardında kaybolup gitmesin ve dahası şahit olduğum hikayeler benim parmak uçlarımdan akıp da buluşsun sizlerle. 

Gün içerisinde de sürekli olana bitene dönüp bakıyorum, anlamlandırmaya çalışıyorum her şeyi. Taşları sık sık yerinden oynatıp yeni düzenler belirliyorum tüm nefes alışlarım için. Bunu sizler adına da çoğu kez yapıyor oluyorum. Bir otobüsün camından İstanbul trafiğinin hayattan soğutan tıkanıklığı bana rastgele bir hayatın nelere gebe olduğunu hatırlatıyor. Bir çocuk; otobüsün camından, maskelerimizin ardından gözlediğim, annesinin elinden sıkıca kavradığı ve akabinde azarlanmasına rağmen aynı yaramazlığı yeniden tekrarlamanın sabırsızlığıyla hınzırca sırıtan o masum çocuğun olası hayat ihtimallerini düşünüyorum. Acaba nasıl yetiştirirsek bir çocuğu gerçekten yetenekleriyle buluşturabiliriz diye sorguluyorum. O sıkıca kavrayış ardından azarlamasaydık hayat akışı bambaşka bir yönde olur muydu? Ya da bir çocuğun tüm hayatının değişimine denk düşen hangi söz, eylem ya da her ne oluyorsa işte nasıl bir canavara dönüşür oluyor insan? 

Olanlar ve bitenler… Artık değişim hızına yetişemediğimiz ülke gündemleri. Alıştırıldığımız, ölümler kalımlar belki de bir takım şark kurnazlıkları. Öylece her an her saniye 140 karakterlik bir tweetin akışta kaybolması hızında yaşıyoruz. Tüm bunlara şaşırmıyor oluşumuzu, her şeyi bu kadar açık yüreklilikle kabul edişimiz ile bir türlü barışamıyorum. Normal her insanın yadırgayacağı eylemleri sanki her an yaşayabilirmişiz gibi soğukkanlılıkla karşılamamız da hayret verici. Sonrasında artık hiçbir şeye karışmayışımız ve ses çıkarmayışımız. Öylesine yaşanıp giden bir gün daha. Bu bir sistem ya da dönen çarka tutunamama eleştirisi değil pek tabii. Bunun mücadele edilebilir olmadığını anlayacak kadar aklı başındayım neyse ki, hayalperest olsam dahi Don Kişotluğa soyunup yel değirmenleriyle savaşacak romantiklikte de değilim. Yalnızca hep birlikte adımladığımız bu serüvende biraz olsun güzel tınılar eşlik etsin istiyorum yolculuğumuza. Benden sizlere; bir takım aydınlanmalar, güzel kelimeler, becerebilirsem de birkaç kelamlık öğütler... 

Yazarlık, sanatçılık gibi büyük büyük iddialarım yok, benimki yalnızca iyileşmek için yüklerinden kurtulma seanslarımın sizlerle buluşuyor olması işte. Ama kim bilir belki bir gün… 

Son zamanlarda çok sık denk geliyorum sanatçıların, yazarların politik davranmalarına karşı olan eleştirilere. Bugün ses çıkarmadığımız bu eleştiriler yarın doktor, mimar, mühendis hülasa diğer tüm kalıpların  düşünmememiz için bizlere ket vurduğunu deneyimliyor olacağız. Oysa üzerimize giydirilen bu kılıflar yalnızca birer etiketten ibaret. Sanatçısı, düşünürü, edebiyatçısı, mimarı bunların çok öncesinde birer insan olduğunu ve haklarını, doğrularını savunmalarının özgürlüklerinin bir parçası halini aldığını, gerektiğinde halka yol gösterici olduklarını göz ardı ediyoruz. Asıl insanın var olduğu her anda her konumda politik bir tavrı olmasını önemli görüyorum. Yaşanılan acıya, çaresizliğe, haksızlığa ses çıkarabildiğimiz kadar insanız. Geriye kalan sadece poz; destek oluyormuşuz, oradaymışız, yanlarındaymışız özetle mış gibi yapmaktan pek de öte değil… 

’Umutsuzluğa vakit yok, kendine acımaya yer yok, sessizliğe gömülmeye gerek yok, korkmanın faydası yok. Söyleyeceğiz. Yazacağız. Edebiyat yapacağız. Medeniyetler böyle iyileşirler.’’ diyor Morrison. Tam da hayatın bu noktasındayım; susmamamız gerektiğine inandığım kısmında. Bir şeylerin değişmesi ve düzelmesi için bizlerin mücadelesine ihtiyaç duyulduğunu biliyorum. Artık görmezden gelmeyi, olanları görüp geçmeyi bırakmamız, her  yeni bir günde bambaşka bir kadının adını o küçük karenin ardına iliştirilmesine göz yummamamız gerektiğine inanıyorum. Kendimiz olmaktan utanmayacağımız, ötekileştirilmeyeceğimiz, öldürülmeyeceğimiz günler için bir umut yeşertmenin vakti tam da şimdi. Görün, duyun, bilin…

Asi olun! Asi olun ama kalp kırıcı değil. Tüm dünyaya karşı asi olun. Bir kadının duyulmayan çığlığı, bir çocuğun haykırışı, bir hayvanın koruyucusu olun. Asi olun; haksızlığa karşı duvar, ihtiyacı olan için kocaman renkli bir kalp. Sevginin yeryüzündeki bir ifadesi, uçsuz ve bucaksız olun. Başka türlü nasıl mücadele edilir bilmiyorum…


Yorumlar

Popüler Yayınlar