Bana Sorarsanız...
Bazı anlar kaybolmuş gibi hissediyorum. Yolunu yöresini kaybetmiş, ne tarafa gideceğini bilemeyen ancak bu belirsizlikten de rahatsız olmadığım bir hâl bu. Sonsuz seçeneğin varlığıyla heyecan dolu olmak… Herhangi birini henüz seçmediğim için tüm olası ihtimaller birbirinden kıymetli ve beni, yaşanmayı bekliyor yalnızca. O adımı atmam ile yolun ayaklarımın altında en yumuşak haliyle, kadifemsi bir dokuyla belireceğine de emin olmak farklı bir huzur hissettiriyor. Şimdiye kadar hiç bu pencereden kafamı uzatıp da hayatıma şöyle derinden bir bakış atmamış olmak… Çeyrek asır boyunca belirsizlikle savaşmış biri olduğum için hayatıma karşı mahcubum açıkçası; halbuki ne de kolaymış yaşamak dediğimiz şey.
Hiç dinlemediğim ve hayatım boyunca da sevip de dinlemeyeceğimi düşündüğüm şarkılara avazım çıktığı kadar bağıra çağıra eşlik ederken buluyorum kendimi. Ne de gereksiz engellemeler ile sarıp sarmalamışım özgürlüğümü diye hayıflanıyorum geçmişe dair. Nefret edilesi filmleri hiç sabrım zorlanmadan izliyor, bazen keyif dahi alıyorum. Yorulurum diye çıkmadığım seyahatleri planlayıp eskiden olsa asla giymeyeceğimi düşündüğüm renklerle dolduruyorum gardrobumu. Bana büyümek ne diye sorsanız “kahverengini sevmeye başlamak’’ derim.
Hayatıma davet ettiğim insanları düşünüyorum, sonrasında onları yolculayışımı. Hazırlayıp da veremediğim hediyelerimi, okutamadığım kitaplarımı, içimde 40 tekrar döndürdüğüm ancak sesime soluğuma büründürüp de ifade edemediğim cümlelerimi… Yanıma kâr mı kaldı, hayatıma yük mü oldular emin değilim ama şimdilerde hepsini olduğu anlarda bırakmaya hazır hissediyorum. Bana olgun olmak ne diye sorsanız “her şeyi yaşandığı anda bırakıp devam etme özgürlüğünü kendine tanımak’’ derim.
Bir boş kağıt verilseydi eğer hayatımı en başından kendim tasarlayabilmem için neler yapardım diye düşündüm bir müddet. Neleri değiştirip neleri silerdim ve yerlerine neleri ekleyip nasıl başka bir hayat yaratırdım acaba? Belki de hiç dokunmadan tam da olduğu haliyle bırakırdım. Kim bilir…
Sanıyorum ki geçmişe dair hiçbir an’a dokunmazdım. Her şeyi olduğu haliyle bırakır şu andan itibaren olan hayatıma hayallerimi ve yalnızca bana ait olan seçimleri serpiştirirdim. Sadece hep yaptığımız gibi ezbere yaşamazdım devamında. Her saniyemizde geleceğimizi şekillendirdiğimizin farkında olmadan akıp giden zamana kapılmamız ne garip. Yoldan geçen rastgele binlerce kişiyi durdurup sorsak bir sihirli değnek isterler miydi hayatlarını değiştirecek, eminim ki hepsinin gözlerinin içi gülerdi bu fikri düşündüklerinde dahi. Aslında sahip olduğumuz bu sihirli çubuğun varlığına dair şüphe duymamız ya da bilincinde olmamamız, bilmememiz çok enteresan. İnsandan silinip giden belki de unuttuğumuza üzüldüğüm en önemli olgu bu; sahip olduğumuz ama farkında olmadığımız yaratım gücümüz…
Yargısızlığımla övünürdüm, sonsuz anlayış, sevme cesareti ve empati gücü; peh… Tüm bunları kendime, kendimize karşı kullanmadığımı anlamam bir ömre bedel oldu. Ancak artık bilmenin yarattığı o harikulade sakinlik eşlik ediyor tüm zaman örüntülerime. Yaratılışımda var oldukları için her gün şükrettiğim her şeyi; hem sizler için en çok da kendim için kullanmayı “hatırlamanın’’ sakinliği. Epeydir yaşamımı, bana her gün yeniden bahşedilen bir temiz sayfaymış gibi en başından üretiyorum. En çok da “severek’’ yoğuruyorum yeni sayfama işlediğim her satırımı. Çünkü son olarak bana hayatı kıymetli kılmanın en iyi yolu ne diye sorsanız “her şeye rağmen dolu dolu sevmeye cesaret edebilmek’’ derim…
Çok güzel bir yazı insanı kendini yeniden keşfetmeye itiyor, yenilenme hissini uyandırıyor.
YanıtlaSil