Yazmaya Dair…
Ne zaman yazmaya başladığımı hatırlayamayacak kadar çok uzun bir süre geçti kalemi elime alışımın üzerinden. Bu sihri ne zaman keşfettim hatırlamıyorum ama bu vaktin çocukluğumda bir yerlere denk düştüğüne eminim. Kelimeleri çok sevdiğimi hatırlıyorum, en çok da onlarla dans etmeyi. Sanırım bu sebeple birçoğunuzun belki de tiksineceği düzlükte kelime şakaları nezdimde çok rağbet görmekte. Bir takım şakaları komiklikleri her daim seveceğiz.
Yazmaya başlama hikayemi hatırlayamıyorum ama her günümün kıyısına köşesine yazma vakitleri ayırışımın ne zamana tekabül ettiğini çok net anımsıyorum. Hayatımda dönüm noktalarından biri olduğunu düşündüğüm anlardan en önemlisi; çok sevdiğim ve benim için çok kıymetli olan birinin bana bir defter hediye etmesi ve ‘’yaz Tilbe’’ demesi. Eminim ki o da bunu tahmin edememiştir; her ay bir defter bitirecek kadar yazmaya tutkuyla bağlanacağımı. O defterin üzerine onlarca defter bitirdim. Yani bu demek oluyor ki onlarca deftere sığacak kadar duygu akıttım kalbimden kağıda. Çünkü yazmak böyledir; sizi hissetmeye zorlar.
Hangi noktada bunları yayınlama kararı aldığımı bilmiyorum ama iyi ki bu kararı almışım diyorum. Çünkü bu sayede kendimi yeniden keşfettiğim bir yolculuğa daha çıkmış oldum, bazı anlarına sizleri de şahit ettim. Bir zamanlar yalnızca en bi sevdiklerime doğum günleri ve diğer tüm özel günlerimizde incelikli birkaç paragraf yazarken sonrasında tüm hayatla buluşturmak istedim zihnimden geçenleri. Keşke daha fazla bu paylaşımda buluşsaydık ancak şimdilik insanların beni izin verdiğimin ötesinde tanımasından hoşlanmıyorum ne yazık ki. Bu yüzden hep bir perdenin ardından fısıldıyormuşum gibi hissediyorum. Belki bir gün perdeyi aralar ve en olduğum haliyle sahneye adımımı da atarım kim bilir...
Bu yolculuğum güzel tanışmalara, sohbetlere de vesile oldu. Harika insanlardan dönüşler aldım, bambaşka hayatlarla kesiştiğimi fark ettim. Özellikle en çok dikkatimi çeken ise yazmak isteyip de bir türlü buna cesaret edemeyen insanların beni sevgiyle desteklemeleri oldu. Kalplerinizi kucaklıyorum, kucaklamakla da kalmıyor bunu sizler ve en çok da kendim için irdeleme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü merak ediyorum bana dünyada en iyi gelen şeyi neden bu kadar uzun bir süre yapmayı ertelediğimi? Bundan neden kaçtığımı ya da neden bir türlü o cesareti bulamadığımı? Hatta kendime bu fırsatı neden yaratmadığımı sorgulamak, hem sizler hem de kendim için...
Şimdilerde yazmanın iyileştirici bir gücü olduğuna inanıyorum. Pek tabii çiçekli bahçelerde koşturduğunuz bir süreç olmuyor bu. Öncesinde sizi incitenlerin neler olduğunu keşfettiriyor size, yaralarınız neler bizatihi bakmak incelemek zorunda bırakılıyorsunuz. İyileşmek dedim neticede, öncesinde nerelere pansuman yapmanız gerektiğini keşfetmeniz gerek tabii ki. Bu öylesine kolay olmayabiliyor her zaman. Yazmak sizi kendinizi tanımaya itiyor. Gerçek benliğinizi en diplerden tutup çıkarmak zorunda bırakıyor. Bu demek oluyor ki öncelikle o diplere inmeniz gerekecek. Gerekecek ki oradaki sızıyı görün, bilin ve devamında sarıp sarmalayabilin...
Yazmak size gerçeğin yolunu gösterir, hissetmeye doğru itilirsiniz. Bu yüzden cesaret edemeyiz ya aslında. Çünkü yazmaya başladığınız an fark edersiniz gerçek kimliğinizi. Kelimeler sizi kaçmaya çalıştığınız sona doğru götürür ve ‘’Böyle hissediyorsun, peki şimdi ne yapacaksın?’’ sorusuyla baş başa kalırsınız. Artık çözüm arar daha da önemlisi eyleme geçme arzusu peyda olur bünyenizde. İşte korktuğumuz, kaçındığımız budur aslında. Eğer fark etmezsek, bilmezsek ne hissettiğimizi ve tanımazsak gerçekten kim olduğumuzu, irdelemezsek sıkışıp kaldığımız konforlu döngünün içinde aynı halimizle devam edebiliriz. Görmezsek nerelerden canımızın yandığını, hissetmiyormuş gibi yapmaya devam edebiliriz. Eyleme geçmek zorunda kalmaz, değişim ve dönüşüme doğru bir adım atma mecburiyetinde olmayız. Yazıyor olmak bunlara izin vermez. Tüm bu sancılı gibi görünen ancak dünyanın tüm ferahlığını kucaklayacağımız yenilik korkutur bizi. Bu yüzdendir ya debelenip dururuz ama yine de o kaleme elimiz gitmez. Ne öğrendin derseniz eğer; kabuğumu kırmak için gerekli olan cesaretin, enerjinin ve iradenin, varlığımdan çok daha küçük bir hacim içine sığmaya çalışmaktan daha az efor gerektirdiğini ve her şeyin kolayca olabildiğini öğrendim. Ruh özgür, beden özgür; bırakın aksın, kelimeler taşısın onları ve kağıdın pürüzüyle buluştursun. Sizin yazmaya ihtiyaç duyuşunuz kadar, sizden dökülecekleri okumaya ihtiyaç duyan insanlar da var. Herkesin kalbinde sıcaklık yaratacak minik bir dokunuşu engellememek, ertelememek gerek işte tam da bunu öğrendim.
Yorumlar
Yorum Gönder